




Ana
Sayfa
Demokrasi
Dikkat Çekenler
Önce Demokrasi
AB Yolunda
Haklarımız
Savaşa Hayır
Sivil Toplum
Sivil Anayasa
Minidev'in Amacı
Kültür
K Dergisi
Kültür-Sanat
Çevre
Gey-Lezbiyen Kültürü
L.G.B.T.T Yazıları
Alternatif Tıp
Başucu Yazıları
Cinsel Yaşam
Doğan Cüceloğlu İle İletişim Dünyası
Farklı Renkler, Farklı Kültürler
Süryani Kültürü
Yahudi Kültürü
Ermeni Kültürü
Rum Kültürü
Diğer
Minidev'de yazmak ister misiniz?
Reklamlarınız İçin
İletişim
YAZARLAR |

Paslanma makinası

"Otur bakalım, delikanlı" dedi Yetkili...
"Teşekkür ederim" dedi genç adam, yerini alırken...
"Senin hakkında kulağıma bazı söylentiler geldi" diye söze girdi Yetkili...
"Aslında önemli şeyler değil, ama biraz fazla sinirli olduğun anlaşılıyor.
Birkaç aydır adından söz edildiğini duyuyordum. Seni çağırıp konuşmak
istemiştim, ama, bir türlü fırsatını denk düşürememiştim. Belki görev
yerini değiştirmek istersin. Denizaşırı ülkelere gitmek, tekrar Savaş
Bölgesi'ne dönmeye ne dersin? Senin gibi kavgacı, mücadeleci gençleri
masa başı görevler öldürüyor, bunaltıyor olmalı..."
"Sanmıyorum efendim" diye yanıtladı, kolundan çavuş sırmaları görünen
genç adam...
"Peki öyleyse" dedi Yetkili, "O zaman ne istediğini söyle."
Omuz silkti genç çavuş... Ellerine dikti gözlerini... "Barış içinde
yaşamaktan başka hiç bir isteğim yok" dedi, "Bir sabah uyandığımda,
bütün topların pas tuttuğunu, bütün bakteriyolojik silahlardaki mikropların
öldüğünü, bir anda bataklığa dönen yollarda tankların tarih-öncesi yaratıklar
gibi batıp kaybolduklarını öğrenmek istiyorum. Tek istediğim de bu..."
"Hepimiz istiyoruz bunu" dedi Yetkili, babacan bir tavırla... "Şimdi
bu idealist gevezelikleri bırak da nereye gitmek istediğini söyle...
İki tercihin var. Ya Kuzey, ya Güney Savaş Bölgesine gideceksin."

Yetkili bunu söylerken, masasının üstüne açtığı pembe haritanın üstünde
dolaştırıyordu, işaret parmağını. Ama, genç çavuş gözlerini ellerinden
ayırmadan, Yetkili'nin söylediklerini duymadan konuşmasını sürdürüyordu.
"Düşünün bir kere" dedi, "Yarın sabah uyanmışız. Bütün toplar, silahlar
pas tutmuş. Ne yaparız, o zaman?"

Yetkili bu genç adamla konuşurken biraz daha dikkatli, biraz daha ölçülü,
biraz daha anlayışlı olması gerektiğini anladı o zaman... Sevecen bir
gülümseme kapladı dudaklarını...
"İlginç bir soru" dedi, "Bana sorarsan böyle bir şey olursa, bütün dünyada
kitlesel bir panik meydana gelir. Her ülke, kendisini, silahtan tecrit
edilmiş tek ülke sanır. Başka ülkelerin de bu durumda olduklarını öğrenmeye
fırsat kalmadan, içine düştüğü bu durumdan ötekileri sorumlu tutar.
Borsalar çöker, intiharlar başlar. Durum anlaşılıncaya kadar da olan
olur, ölen ölür. Milyonlarca insanı yitiririz bir anda..."

"Ama bunun sonrası da var" diye inatla sürdürdü genç adam tartışmasını...
"Ölenler öldükten sonra kalanlar kalır. Durumun farkına varırlar o zamana
kadar Korkulacak bir şeyin kalmadığını anlar, sil-baştan yepyeni, pırıl
pırıl bir dünya kurarlar".

"Sen insanları tanımıyorsun delikanlı" dedi Yetkili... "Durumu kavradıkları
anda insanların yapacakları ilk iş, yeniden silahlanmaktır."
"Durdurulabilir bu..."
"Ellerine silah vermesen bile dövüşmenin başka yollarını bulur insanlar"
dedi Yetkili... "Çıplak yumruklarıyla saldırırlar birbirlerine... Çelik
mahmuzlu boks eldivenleri yaparlar kendilerine... Ordularını bunlarla
donatıp sınırlarına yığınak yaparlar. Alın eldivenlerini, tırnaklarıyla,
ayaklarıyla saldırırlar birbirlerine... Kollarım, bacaklarını kessen,
tükürürler birbirlerinin suratlarına... Küfrederler. Dillerini kesip
ağızlarını tıkaçla kapasan, bu kere de sivrisinekleri, kuşları öldürecek
pislikte dışkılarını vururlar ortalığa... Orayı da tıkasan, bu kere
gözeneklerinden kin kusarlar''.

"Demek ne yaparsak yapalım, boşa gideceğini söylüyorsunuz" dedi genç
çavuş...
"Evet, delikanlı" dedi Yetkili... "Kaplumbağanın kabuğunu koparmak gibi
bir şey bu... Şoktan ölür insanlar..."

Delikanlı ağır-ağır başını salladı, bir o yana, bir bu yana...
"Belki de bana yalan söylüyorsun" dedi, "Savaş biterse bu rahat görevinin
de biteceğinden korkuyorsun. Onun için bu kadar direniyorsun".
"Tutumumu yadırgama sakın... Yüzde doksanı mevcut durumu hicvetmek,
yüzde onu da anlayacağın biçimde sana anlatmak... Öyle paslanma'dan
falan da sözetme artık... Unut onları."

Genç adam irkilerek başını kaldırdı havaya...
"Paslanma hakkında ne biliyorsun?" diye sordu, "Nereden duydun, bende
paslanma olduğunu?"
"Ne dediğini anlayamadım" dedi Yetkili, şaşırarak....
"Paslanma'yı nereden biliyorsun?"
"İnan, söylediklerinden tek sözcük bile anlamadım" dedi Yetkili...
"Paslanma'dan söz ediyorum" dedi genç çavuş, "istersem, bu gece, Paslanma'yı
başlatabilirim."

Kahkahayı bastı Yetkili... "Ciddi olamazsın bu söylediklerinde..." "Hayatımda
hiç bu kadar ciddi olmamıştım" dedi genç adam... "Aslında beni yanınıza
çağırdığınız iyi oldu. Bir süredir görüşmek istiyordum sizinle... Uzun
süre bu Paslanma üstünde çalıştım. Bu icadımı düşünmekten haftalarca
uykusuz kaldığım oldu. Uyuduğumda da düşlerimden çıkmak bilmedi. Belli
bazı atomların yapılarıyla ilgili bir şey... Çelik zırhları oluşturan
atomların düzenleniş biçimi, karşılıklı ilişkileri üstünde çalıştım.
Onlarda bir dengesizlik unsuru arayıp durdum. Biliyorsunuz, fizik ve
metalürji alanda uzmanım ben. Su buharını kullanarak çelik maddelere
'sinir buhranı' geçirtmenin, yatalak etmenin yollarını sonunda buldum.
Dünya atmosferindeki su buharını çelikten yapılmış her şeyin üstüne
salma yollarını araştırdım. Uygarlığımız çelik üstüne kurulu... Binalarımızı,
fabrikalarımızı yok etmek istemem elbette... Bu yüzden de, seferber
edeceğim su buharlarına belli hedeflere yönelmelerini de öğretebilirim.
Toplan, mermileri, tankları, uçakları, savaş gemilerini hedef alacak
benim bu su buharlarım... Gerekirse bakır, tunç ve alüminyumu da hedef
alabilecekler kendilerine... Bir silahın Paslanma'sı için, onun yanından
geçmem bile yeterli."

Yetkili, gözleri faltaşı gibi açılmış, gövdesi masanın üstüne kaykılmış
olarak genç çavuşa bakıyordu. Gözlerini ayıramıyordu üstünden... "Bir
soru sormama izin var mı?" diyebildi, bir süre sonra...
"Sorun"
"Kendini Tanrı yerine koyduğun, kendini peygamber sandığın zamanlar
oldu mu?"
Genç adam ciddiye aldı bu soruyu... "Olmadı, ama, Tanrı'nın bana bu
büyük buluşu yapmam için fırsat tanımasının ne kadar sevindirici bir
şey olduğunu düşündüğüm anlar elbette olmuştur".

Yetkili elini ceketinin iç cebine sokup bir dolmakalem çıkardı. Bir
mermi vardı kalemin ucunda... Kalemin ucunu çıkartmak için düğmeye bastığınızda,
tabanca gibi ateşleniyordu kalem... Mermiyi şimdilik etkisiz kılmak
için kalemin ucunu kıvırdı, sonra düğmeye bastı. Önüne çektiği bir formu
doldurmaya başladı. "Öğleden sonra şu formu Dr. Matthews'a bizzat götürmeni
istiyorum" dedi, "Ciddi bir şeyin olmadığım biliyorum, ama, tepeden
tırnağa iyi bir muayeneden geçsen iyi olur. Sanırım, sen de zaman zaman
rahatsızlık hissediyorsundur".
"Delirdiğimi zannediyordunuz değil mi?" dedi genç çavuş, buruk bir gülümsemeyle...
"Söylediklerimin tek sözcüğüne bile inanmadınız, değil mi? Ama, inanın,
her söylediğim doğru... Küçük bir makine, benim bu icadım... Sigara
paketinin bile içine sığabilecek kadar küçük... Bin beş yüz kilometre
çapındaki bir alana etki yapabiliyor. Belli bir çelik alaşımına programlanmış
olarak bu makineyi birkaç gün içinde bütün ülkede dolaştırabilirim.
Düşmanın üstümüze saldırması tehlikesi de yok... Bize yaklaşmaya kalktıkları
anda onların da silahları Paslanma'ya uğrayacak... Burası bittikten
sonra Avrupa'ya da uçabilirim. Orayı da halledip dünya turunu tamamladıktan
sonra, bütün dünya, sonsuza dek, savaş tehlikesinden kurtulmuş olur.
Bir rastlantı sonucu yaptım bu aracı.. Nasıl yaptığımı ben de bilmiyorum.
Olanaksız diyebilirsiniz, ama, unutmayın ki, insanlar atom bombasına
da olanaksız demişlerdi başlarda...
Kaplumbağanın kabuğunun koparılması benzetmesi benim de aklıma gelmişti.
Tastamam bir ay düşündüm, icadımı kullanıp kullanmamak konusunda...
Ama, sizinle yaptığım bu konuşma kafamı berraklaştırdı, karar vermemi
kolaylaştırdı.
Atomun parçalanabileceğine, uçağın uçabileceğine inanmadı insanlar.
Ama, atom parçalandı, uçak uçtu.
Şimdi, hiç kimse, barış gelebileceğine inanmıyor.
Gelecek... Gelecek... GE-LE- CEK..."




Diğer yazılar için tıklayın
|

Yazarlar

Merih
Akalın

Zehra Akdoğan

Cengiz Aktar

Uğur Alper

Orhan Bahçıvan

Dr. Arı Balcı

Rüstem Batum

Şabo Boyacı
 
Doğan Cüceloğlu

Şuayip Dağıstanlı

Dilek Dalaklı

Önal Demirci

Tuğrul Eryılmaz

Aynur Gedik

Dr. Mehmet Gürsel

Hakan Kuyucu

Sevin Okyay

Hakan Onum

Dr. Erhan Özer

Dr. Ender Saraç

Robert Schild

Cem Şen

Aykut Tankuter

Umur Talu

Anna Turay

Metin
Yahya Üster

Aret Vartanyan

Dr. Nesrin Yetkin

Erol
Yurderi
Servisler
YENI Okurdan

Bizi desteklemek
İster misiniz?

Yardım

E-posta

Favorilerinize
Ekleyin

miniDEV'i
Tavsiye Et

İletişim

miniDEV'i
Ana Sayfanız yapın
|