Mutluluk-Mutsuzluk

Son zamanlarda sık sık kendime söylediğim bir söz: "Mutsuzluk ahlâksızlıktır."
ahlâk yaşamının hedefi mutluluktur; mutluluk ahlâkına göre yaşamalıyız
anlamında söylemiyorum bu sözü. "Mutluluk", "mutsuzluk" kavramlarından,
çağımız insanının çoğunlukla anladığını anlamıyorum. Bu kavramların
farklı yorumlarına gerek duyduğumuzu düşünüyorum.

Akıllı mutsuz, salak mutlu mu olur?

Alışılagelmiş bakışla, düşünen, araştıran, soruşturan, eleştiren insanın
mutsuz olması gerektiğine inanılır. Dünyadaki gidişe "aklı eren" insan,
oradaki akıldışı akışı, haksızlığı, sömürüyü, acıyı, iletişimsizliği,
kısacası dünyadaki cehennemi görür ve mutsuz olur. Aydın mutsuzdur;
gördüğü karşısında; gördüğünü düzeltmeye çabalamasındaki yetersizliği
karşısında. Düşününce mutsuz olur insan; bir anlamda nasıl düştüğünü
görmüştür, kendinin ve insanlığın. "Düşünüyorum: O halde mutsuzum"
der. Mutsuzluk dünyayı değiştirmenin bir gerekçesi olur; yalnız gerekçesi
değil, itici gücü, enerjisi. Mutsuzlar, dünyaya isyan edip, dünyayı
değiştirmeye, dönüştürmeye çabalayacaklardır. Mutsuzluk, uyumamanın,
uyanıklığın, isyanın, eleştirinin bir itici gücüdür. Mutsuz, bilinçlidir,
bilgilidir, asidir.

Oysa, mutlu, tam bir salaktır. Düşünme gücünden yoksun, bilgisiz olduğu
için mutludur. Aydın mutlu olamaz; o denli çok kaygısı; içinden bir
türlü çıkamadığı kendisine, düzene, düzenin değiştirilmesine ait sıkıntıları
vardır ki, mutlu olması olanaksızdır. Boş kafalı, yaşamayı yüzeyden
alan, sorumsuz, bencil insanlar mutluyum diye dolaşırlar. Ne kadar kapsamlı,
ne kadar derin düşünürseniz o kadar mutsuz olursunuz.

İşte yukarıda mutluluk ve mutsuzlukla ilgili saptamalara karşı çıkıyorum.
"Akıllı mutsuz, salak mutlu" savının yaşama beceriksizliklerinin bir
avuntusu olabileceğini düşünüyorum. Mutsuzluk görüntüsünün, saplantısının
ya da avuntusunun "gerçekle" yüzleşmekten bir kaçış olduğunu düşünüyorum.

Mutluluk bilinç ve yürek işidir.

Dünyada bir zulüm, haksızlık, sömürü düzeni olduğu bana açık geliyor.
Mutsuz olmamız, kahır çekmemiz için ne çok sebebimiz var! Olup bitenin,
acı verici durumu karşısında mutsuz olmak daha insana yakışan bir şey
değil midir? Değildir! Mutlu olmak, insan olma sorumluluğu taşıyan herkesin
bir sorumluluğudur. Burada, "şişe yarıya kadar dolu" demiş mi oluyoruz,
"yarısı boş olan şişe"ye? Mutlu olma bir çeşit aldanma sonucu mu elde
edilecektir? Avunma, aldanma, görmezlikten gelme, sorunlardan kaçma
yoluyla "mutluluk oyunu" oynamaktan söz etmiyorum.

Aldanma sonucu "mutluluk" sözde mutluluktur. Mutluluk bir bilgi işidir:
Fark etme, ayırt etme, yargılama; düşünebilme işidir! Dürüstlükle başarılır.

İnsanın ardında olduğunu söylediği mutluluğun, sorunlardan, acılardan,
kaygılardan azade bir ruh haliyle yaşanması gerekmez. Gerçekle yüz yüze,
onun sorunlarıyla içice olduğunuz halde mutlu olabilirsiniz.

Önce şu soru: Neden ardındayız mutluluğun? Gerçekçi olduğumuz, gerçeği
anlamaya, yorumlamaya, sorunlarıyla baş etmeye çabalamak için. Araştırmak
için. Mutsuzdan araştırmacı olmaz. Mutsuzdan devrimci olmaz. Mutsuzdan
başkaldırı, umut, düş bekleyemezsiniz!

Karşı çıkışları duyuyorum: Mutsuz bilenmiştir, ödün vermez, kavgaya,
savaşa, mücadeleye, zulüm görmeye hazırdır. Kelle koltuğunda yürür mutsuz.
Mutlu, yitirmek istemediği mutluluğu için korkaktır, ödünler verir;
dünyadan hoşnuttur, merak etmez, öğrenmez, kendini aşmak istemez.

İşte tam da bu noktada karşı çıkışlara karşı çıkıyorum! Böyle salak,
böyle eblek, böyle sorumsuzdan mutlu insan çıkmaz! Mutluluk bir bilinç
işidir, yalnız bilinçli olmakla kazanılmaz mutluluk, yürek işidir aynı
zamanda. Mutluluk, uyuşukluk, tembellik, atâlet değildir. Hamarat ruhların
işidir. Acı çeken, acı çekmiş, duyarlı insanların. Mutluluk bir haz
hali değildir. Acı yokluğu hiç değil!

Mutsuzluk yaşama beceriksizliğidir.

Mutluluk iç ve dış özgürlüğe kavuşabilmede bir dönüm noktasıdır. İç
dünyamızın, düşünce ve duygu dünyamızın bağımsızlığı, insanlarla kurduğumuz
ikili ilişkilerin, toplumsal ilişkilerin özgürleşebilmesinde katkısı
olan bir güçtür. Kendimizi ve dünyayı değiştirebilme gücü. Telos'umuza,
hedefimize, amaçlarımıza, düşlerimize, ütopyamıza bizi ulaştırabilme
gücü. Bu gücü anlayamamak, bu güce bigâne kalmak elbette sorumsuzluktur.
Güzel, hakça bir dünya için çalışmamak demektir. Elbette ahlâksızlıktır.

Mutsuzluk kendimizle yüzleşebilme cesareti için gereklidir. Gerçekle,
dışımızdaki ve içimizdeki gerçekle, tarihle, kültürle karşılaşabilmek
için. Yılgınlığı, tembelliği, kolaycılığı yenebilmek için. Mutlu insan,
iç dünyasında gezebilen, içinde kolayca dolaşabilen; kendini tanımaktan
ürkmeyen özerk bir insandır. Mutlu, gerçekliğin karşısına çıkardığı
sorunlarla karşılaşabilme gücü taşır.

Mutlu, kendini, gerçekliği yaşamaya hazırdır: Elbette öteki insanlarla
birlikte. Mutlu, birlikte yaşamaya, paylaşmaya açar kendini. Mutluluk,
yaşamaya hazır olmadır: Geçmişi üstlenip, eleştirip, eleyip, yorumlayıp,
geleceğe doğru yürüyebilme durumudur. Tek başına mutlu olunmaz; birlikte
olunur. Paylaşmayla olunur. Ortalık güllük, gülistanlık olduğu için
değil; savaşta, kavgada, kuşkuda, zulüm görmede de mutlu olunur.

Mutlu, duygularını, aklını, bedenini bir bütün halinde yaşar. Duygu
ve aklıyla iletişime geçer; onları tanır. Bedeninden gelen enerjiye
haberlere, uyarılara açıktır.

Mutlu, dinlemeye, anlamaya, söyleşmeye hazırdır: Kendiyle ve öteki insanlarla.
Taktik uygulayan; insanları sınıflandırıp, damgalayan, denetleyip, elinin
altından bırakmayan, mutlu olamaz. Mutluluk umut; mutluluk, içimdeki
"daha var" diyen sestir.

Mutlu, kendini "aşmak", öğrenmek, üretmek ister. Mutluluk, olanaklarını
gerçekleştirmeye çalışmada yatar. Mutsuz, olanaklarını keşfetse de,
gerçekleştiremeyendir. Mutsuzluk, insanın yaşama beceriksizliğidir.
Kendini gerçekleştiremeyen, düş kuramayan, görüşlerini açık açık dile
getiremeyenden mutlu olmaz.

Mutlu insan dünyayı değiştirecek insandır.

Mutluluk, edilgenlik demek değildir. Tembellik hiç değil. Mutluluğun,
dünyanın sonu olduğunu söyleyen masallarla kültürümüze geçtiğini görüyoruz.
Mutluluk, öykülerin, romanların, filmlerin sonunda yer alabiliyor. Sonlara
tıkılmış bir yaşam biçimi değildir oysa; somut yaşam alanında ortaya
çıkıyor. Mutlu insan dünyayı değiştirecek insandır:Yaşamaya, kavgaya,
düşünmeye, üretmeye hazır bir insandır.

Mutluluk bir haz hali değildir. Bir karakterdir. Mutlu insan bu ahlâki
karakteriyle, başına gelmiş ve gelecek olanları yaşar. Mutlu insan,
zulüm çekmiş, işkence görmüş biri de olabilir. Mutlu insan yerinde duramaz,
etkindir; sorumludur: Mutlu insanlardan söz ediyorum. Dünyaya bir bakış
biçimi, bir yaşam biçimi oluveren mutluluk, ağır bir sorumluluk taşır.
Çünkü, mutluluk "hazır olma" durumudur; mutlu insan, gerçekleştireceği
tasarılarının altında ezilmez.

Gelip geçici bir hâl değil de bir karakter oluveren mutluluk, bize yaşam
boyu destek oluverecek bir güçtür.

Yanılır mıyız mutluluk konusunda? Zaman zaman. Neyin mutluluk, neyin
mutsuzluk olduğunu anlamak, hangilerinin mutluluk karakterine (ahlâk
karakteridir!) uygun olduğunu önceden söyleyebilmenin zorlukları var.
Bize mutluluk gibi görünen, öteki insanların mutsuzluğu olabilir. Oysa,
dünyadaki sorunları ele almanın, tavır koymanın, gerçekliğe yönelmenin,
kimi eylemlerin çekirdeğini taşıyan bizim karakterimizdir. Karakterimiz
mutluluk karakteri ise gelip geçici mutsuzluklarımızı görmezden geliriz,
onları simyacı gibi mutluluğa dönüştürmeye çalışırız.

Siz kendinizi "mutlu", "karakterli" biri olarak görüyorsanız; kendinizle
barışık, geleceğe ilişkin tasarımlar taşıyan bu karakterinizle dünyanın
zorluklarıyla baş etmeyi biliyorsunuz demektir.

Bu yazıyı elbette kendini sorgulayan bir mutsuz, bir ahlâksız yazdı.
Prof. Dr. Ahmet
İnam
ODTÜ
Felsefe Bölümü Başkanı





Diğer yazılar için tıklayın