




Ana
Sayfa
Demokrasi
Dikkat Çekenler
Önce Demokrasi
AB Yolunda
Haklarımız
Savaşa Hayır
Sivil Toplum
Sivil Anayasa
Minidev'in Amacı
Kültür
K Dergisi
Kültür-Sanat
Çevre
Gey-Lezbiyen Kültürü
L.G.B.T.T Yazıları
Alternatif Tıp
Başucu Yazıları
Cinsel Yaşam
Doğan Cüceloğlu İle İletişim Dünyası
Farklı Renkler, Farklı Kültürler
Süryani Kültürü
Yahudi Kültürü
Ermeni Kültürü
Rum Kültürü
Diğer
Minidev'de yazmak ister misiniz?
Reklamlarınız İçin
İletişim
YAZARLAR |

Telefon Arkadaşı

Daha
numarayı çevirirken, nasıl bilmiyorum ama, numaranın yanlış olduğunu
biliyordum. Telefon iki kez çaldı, sonra birisi açtı. Ters bi erkek
sesi,
"Yanlış numara!" dedi ve telefonu yüzüme kapattı. Canım sıkkın, bir
daha çevirdim. Aynı ses,
"Size yanlış dedim!" dedi ve yine yüzüme kapattı. Yanlış numarayı çevirdiğimi
nereden biliyordu? Bu olay olduğunda New York City Polis Departmanı'nda
çalışıyordum. Bir polis her zaman meraklı -ve kaygılı- bir insan olmak
konusunda eğitim görür. Ve aynı numarayı üçüncü kez çevirdim.
"Yeter artık," dedi adam. "Yine sen misin?"
"Evet, benim," diye yanıtladım onu. "Daha ağzımı bile açmadan yanlış
numarayı çevirdiğimi nereden biliyorsunuz?"
"Bunu da sen bul!"

Telefon yüzüme kapandı. Ahize elimde kalakaldım oturduğum yerde. Adamı
bir daha aradım.
"Buldun mu?" dedi.
"Aklıma bir tek şey geliyor... Sizi kimse aramaz."
"Tamam buldun!" telefon dördüncü kez yüzüme kapandı. Sinirlerim gevşediği
için, gülerek aradım adamı bu kez.
"Şimdi ne istiyorsun?" diye sordu.
"Yalnızca... bir merhaba demek istedim."
"Merhaba mı? Neden?"
"Ne bileyim. Sizi kimse aramıyorsa, bari ben arayayım dedim."
"Peki. Merhaba. Kimsiniz?"

Sonunda başarmıştım. Meraklanma sırası ondaydı. Kendimi tanıttıktan
sonra, ona kim olduğunu sordum.
"Adım Adolf Meth. Seksen sekiz yaşımdayım ve son yirmi yıldır bir gün
içinde telefonla bu kadar aranmamıştım, yanlışlıkla olsa da!" İkimiz
de güldük. Yaklaşık 10 dakika sohbet ettik. Adolf'un ne ailesi, ne de
bir arkadaşı vardı. Yakınlarının tümü ölmüştü. Sonra ortak bir özelliğimiz
olduğunu keşfettik: New York City Polis Departmanı'nda tam 40 yıl çalışmıştı.
Orada asansör görevlisi olarak çalıştığı günlere ilişkin anılarından
söz ederken sesi çok içten geliyordu. Kendisini tekrar arayıp arayamayacağımı
sordum.
"Neden böyle bir şey yapmak istiyorsun?" diye sorarken şaşkınlığını
saklayamıyordu.
"Ne bileyim. Telefon arkadaşı olabiliriz, hani şu mektup arkadaşları
gibi." Tereddüt etti.
"Bence bir sakıncası yok... Yani yeni bir arkadaşım olmasının."... Sesi
oldukça duyarlıydı bu kez.

Ertesi gün öğleden sonra ve sonraki günlerde Adolf'u yeniden aradım.
Sohbeti tatlıydı. Bana I. ve II. Dünya Savaşı anılarından, Hindenburg
felâketinden ve diğer tarihi olaylardan söz etti. Çok etkileyiciydi.
Ona evimin ve ofisimin telefon numaralarını verdim, böylelikle o da
beni arayabilecekti. Aradı da, hemen her gün.

Yalnız ve yaşlı bir adama karşı iyilik yapmak değildi amacım yalnızca.
Onunla konuşmak benim için önemliydi, çünkü benim yaşamımda da büyük
bir boşluk vardı. Yetimhanelerde, bakıcı ailelerin yanında büyümüştüm,
hiç babam olmamıştı. Adolf yaşamımda yavaş yavaş babam yerine koyduğum
bir insan olup çıktı. Ona işimden, üniversitedeki derslerimden söz ediyordum.

Adolf yavaş yavaş yaşamımda psikolojik danışmanım rolünü üstlenmişti.
Üstlerimden biriyle aramdaki anlaşmazlıktan söz ederken, yeni arkadaşıma,
"Onunla aramdaki bu sorunu bir an önce çözmem gerekiyor" dedim. Adolf,
"Acelen ne?" diye uyardı beni.
"Bırak aranızdaki olaylar biraz yatışsın. Benim yaşıma geldiğinde, zamanın
pek çok şeyin ilacı olduğunu anlıyorsun. İşler kötüye giderse, o zaman
konuş onunla."
Uzun bir sessizlikten sonra, "Biliyorsun," dedi sakin bir sesle. "Seninle
kendi oğlumla konuşuyormuşum gibi konuşuyorum. Her zaman bir ailem ve
çocuklarım olmasını istedim. Bu duygunun ne olduğunu anlayamayacak kadar
gençsin."
Hayır, değildim. Ben de hep bir ailem ve bir babam olsun istemiştim.
Fakat ona hiçbir şey söylemedim. Çok uzun zamandır yüreğimde taşıdığım
acıya daha fazla katlanamamaktan korktum.

Bir akşam Adolf 89'uncu doğum gününün yaklaşmakta olduğunu söyledi.
Kendi ellerimle hemen çok büyük bir doğum günü kartı hazırladım. Kartın
üzerinde bir doğum günü pastası ve 89 tane mum vardı. Bütün iş arkadaşlarımdan,
hatta komiserimden bile kartı imzalamalarını istedim. Yaklaşık 100 imza
oldu kartta. Adolf'un bundan çok hoşlanacağından emindim. Dört aydır
telefonda sohbet ediyorduk, artık yüz yüze gelmemizin zamanı gelmişti
çoktan ve kartı kendi elimle götürmeye karar verdim.

Kendisini ziyarete gideceğimi söylemedim Adolf'a. Bir sabah oturduğu
apartmana gidip, arabamı sokağının başına park ettim. Apartmana girdiğimde
bir postacı elindeki mektupları ayırıyordu. Adolf'un adının yazılı olduğu
posta kutusunu kontrol ederken postacı doğru yerde olduğumu işaret etti
başıyla. Evet 1H no.lu dairede yaşıyordu, durduğum yerden yaklaşık on
metre ileride.

Yüreğim heyecanla çarpıyordu. Acaba telefonda kurulan aramızdaki kimyasal
yaklaşım, yüz yüze de kurulacak mıydı? İçimden bir şüphe duygusu gelip
geçti. Belki de babamın beni reddettiği gibi o da reddedecekti.

Adolf'un kapısını çaldım. Yanıt gelmeyince daha hızlı çaldım bu kez.
Postacı başını kaldırıp bana baktı.

"Kimse yok," dedi.
"Evet," dedim, kendimi biraz tuhaf hissediyordum. "Telefonu yanıtlaması
kadar uzun sürüyorsa, kapıyı açması da."
"Akrabası falan mısınız?"
"Hayır, arkadaşıyım yalnızca."
"Çok üzgünüm," dedi üzgün bir sesle.
"Bay Meth önceki gün öldü."
"Öldü mü? Adolf mu?"

Bir an verecek bir yanıt bulamadım. Şaşkınlık içindeydim, inanamıyordum
bir türlü işittiklerime. Sonra kendimi toparladım, postacıya teşekkür
ettim ve dışarıya çıktım.

Arabama doğru yürürken gözlerim yaşlarla doluydu. Tam köşeyi dönerken,
bir kilise gördüm ve o anda İncil'den şu tümce geldi aklıma:
Bir arkadaş her zaman sever.

Özellikle öldükten sonra, dedim içimden. O anda bir şeyin farkına vardım.
Yaşamlarımızdaki güzelliklerin farkına varmak kimi zaman ani ve beklenmedik
bir olayla mümkün olur. Şimdi, yaşamımda ilk kez, Adolf'la birbirimize
ne kadar yakın olduğumuzu anladım.

Her şey ne kadar da kolay olmuştu, bir dahaki sefere kendime yakın bir
arkadaşı çok daha kolayca bulacaktım. Yavaş yavaş bir sıcaklık kapladı
bedenimi.

Adolf'un ters sesini işittim:
"Yanlış numara!"
Sonra kendisini neden bir daha aramak istediğimi sorması geldi aklıma.
Yüksek sesle,
"Çünkü sen benim için önemlisin Adolf!" dedim.
"Çünkü ben senin arkadaşındım."

Açılmamış doğum günü kartını arabamın arka koltuğuna koydum ve direksiyona
geçtim. Arabamı çalıştırmadan arkama döndüm,
"Adolf," diye fısıldadım:
"Ben yanlış numara çevirmedim. Sen benim arkadaşımdın."
Jennings Michael Burch
Arkadaşsız yaşam, tanıksız ölüm gibidir.
İspanyol Atasözü



Diğer yazılar için tıklayın
|

Yazarlar

Merih
Akalın

Zehra Akdoğan

Cengiz Aktar

Uğur Alper

Orhan Bahçıvan

Dr. Arı Balcı

Rüstem Batum

Şabo Boyacı
 
Doğan Cüceloğlu

Şuayip Dağıstanlı

Dilek Dalaklı

Önal Demirci

Tuğrul Eryılmaz

Aynur Gedik

Dr. Mehmet Gürsel

Hakan Kuyucu

Sevin Okyay

Hakan Onum

Dr. Erhan Özer

Dr. Ender Saraç

Robert Schild

Cem Şen

Aykut Tankuter

Umur Talu

Anna Turay

Metin
Yahya Üster

Aret Vartanyan

Dr. Nesrin Yetkin

Erol
Yurderi
Servisler
YENI Okurdan

Bizi desteklemek
İster misiniz?

Yardım

E-posta

Favorilerinize
Ekleyin

miniDEV'i
Tavsiye Et

İletişim

miniDEV'i
Ana Sayfanız yapın
|