Güncelleme:
15. 09. 2007
GLK
Editörü'nden...

Üniversiteleri "Açmak"

Birkaç
hafta içerisinde, başta İstanbul olmak üzere birçok şehirde üniversiteler
yaz tatiline son verecek, ilk defa üniversiteye başlayacaklarsa
yeni bir hayat hayalleri ile kampüsleri doldurmaya başlayacak. Üniversite
öğrenci kulüpleri de bu yeni öğrenci dalgasından olabildiğince taze
kan toplamaya çalışacak. Birçok kampüste pazar misali tanıtım masalarını
görmek mümkün olacak.
Cinsel yönelimlerini yıllarca farklı nedenlerle saklamak zorunda
kalmış, cinselliğini baskı görmekten ya da mimlenmekten korktuğu
için lisesinde ve/ya şehrinde yaşayamamış, üniversite hayatının
'özgürleştirici' havasını koklamak isteyen EBT öğrencileri bekleyense
pek öyle iç açıcı bir tablo değil ama umutsuz da değil. Üniversiteler
farklı hayat tecrübelerinden gelen insanlarla tanışmak ve tartışmak,
sorular sorup cevaplar aramak ve kendini geliştirmek için imkanlar
sağlasa da toplumdaki önyargılardan, homofobiden, transfobiden,
kadın düşmanlığından arındırılmış yerler değil, fakat bunların sorgulanabileceği/sorgulanabilmesi
gereken yerler.
Boğaziçi Üniversitesi'ndeki BÜ-LEGATO ve Bilgi Üniversitesi'ndeki
Bilgi Gökkuşağı gibi kulüpler de kapılarını üniversitelerle aynı
zamanda açarak, EBT öğrencilerin tanışıp sosyalleşebileceği, bilgi
üretebileceği, örgütlenebileceği ve önyargıları tartışmaya açabileceği
platformlar oluşturmaya devam edecek. Bu kulüplerin üniversiteleri
dolayısıyla toplumu dönüştürebilme, EBT'ler için görünürlük sağlama
ve hak talep etme potansiyelleri var. Koskoca bir denizde küçük
bir kayık misali, kimi zaman su alsa da, kimi zaman gözden iyice
uzaklaşsa da, EBT kulüpler üniversitelerin demokratikleşmesi için
olmazsa olmazlardan.

Üniversitelerde bir şekilde örgütlenmeye çalışan EBT bireyler ilkin
kendilerini tanımaya başlarlar, neler yapabileceklerini, kimlerle
işbirliğine girebileceklerini sorgularlar. Cinsel kimliği sevişmekten
ibaret görenlerin sıkça sordukları soru "Ne yapıyorsunuz orada?"
olur sinsi bir gülümseyişle. Bir araya gelmekten çeşitli nedenlerle
korkan, cinselliklerini kaçak olarak yaşamaya zorlanmış EBT'lerin,
bu kulüpleri "çöpçatanlıkla" karalamaya çalışması da cabasıdır.
Bu kulüplerin tartışmaya açacağı birçok soru, yapabileceği etkinlik,
dönüştürebileceği önyargılar vardır, fakat toplumda bir araya gelmekte
birçok zorlukla karşılaşan EBT'leri sosyalleştirmesi bile kendi
başına çok büyük bir iştir. Ortak bir kültür ve mücadele yalnızlık
aşılırsa yaratılabilir.

Geçen hafta, Singapur'un en önemli üniversitelerinden birinde, Raffles
İnstitution'da görev yapan Otto Fong adlı profesör kendi
kişisel blog'unda eşcinsel olduğunu açıklayan bir mektup yazdı (09/09/2007).
Eşcinselliğin cezalandırıldığı bir ülkede zor durumda, kendini yalnız
hissetmeye mahkum eşcinsel öğrencileri yüreklendirmek, onlara kendilerini
yalnız ve yanlış hissetmemeleri için politik bir karar alan profesörün
blog'u, Eğitim Bakanının itirazıyla kaldırıldı.
Bakana
göre, öğretmenlik özel bir meslekti ve öğrencilere örnek olunması
gerekiyordu; eşcinselliği hastalık ve sapıklık olarak gören zihniyet
tabi ki bunu alelade bir hastalık olarak görmeyecekti: eşcinsellik
'bulaşıcı' olabilirdi.
Üniversitelerde, benzer homofobik olaylara tepki vermenin
bireysel yolları olabilir, ama en etkili muhalefet BÜ-LEGATO ve
Bilgi Gökkuşağı gibi ortak bir dil oluşturmaya başlamış kulüplerin
eylemleri ve kampüsü, dolayısıyla toplumu dönüştürme çabalarıyla
mümkün olacaktır. Bu kulüplere çeşitli nedenlerle katılmamış ya
da katılmayı tercih etmemiş EBT'ler ise bu kulüplerden cesaret alarak
bireysel tepkilerini verecektir.
Üniversiteleri 'açmak' sadece eğitim süresine sığdırılamayacak,
daha demokratik ve cesur bir kültür oluşturmakta önemli bir adım
olacaktır.

Önal
DEMİRCİ


Diğer yazıları için tıklayın
|