Veda
yerine... Bir merhaba

Merhaba;

Size
ancak buradan ve bu şekilde ulaşabildim.

Siz?

En az ve en azından bir kez yazmıştınız; belki de daha çok. Ya o
gün için beğendiğiniz bir yazı üstüne ya da tam tersine, eleştirmek
için. Bir bilgiyi iletmek için belki.

Belki de bir çok kez yazdınız. Muhtemelen, o tek mesajınızı veya
hepsini cevaplamaya çalışmışımdır; ama belki de cevapsız kalmıştınız.

Belki sadece bir kez okumuştunuz; belki "okurum" olmuştunuz.

"Dipsiz Kuyu" diye bir köşeyi sanırım hatırlarsınız. Eğer "okur"
idiyseniz, mutlaka hatırlarsınız. Bilgimin, aklımın, yüreğimin yettiğince,
ama hep dipsiz kuyularda dolaştığımı da farkında olarak, sözcükleri,
manaları orada paylaşmaya çalıştım sizlerle.

Katıldınız,
katılmadınız; paylaştığınız gün de olmuştur, paylaşmadığınız da.

Aynı
fikir ve vicdan boyutlarında dolaştığımız da olmuştur; birbirimize
teğet geçtiğimiz de, apayrı yönlere yolculuk ettiğimiz de.

Ancak;

Hep
bilmenizi istedim ki, orada ne yazılmışsa, içtendir. Şimdi mecburen
sadece burada yazabildiklerim gibi.

Sizin,
hiç birinizin mesajlarını atmadım. Yıllardır dosya dosya birikti.
Neyim varsa önemli, onlara karıştı.

Bayrama,
Dipsiz Kuyu, bazı başka sütunların da başına geldiği gibi, kapatılmış
olarak girdim. 16 yılımı, ama şurasında ama burasında, tam 16 yılımı
geçirdiğim, bana çok şey katmış olan (sanırım benim de ona katkım
olmuştur) Milliyet'ten ay(ı)rıldım.

Koliler
hazırladım; içine 16 yılı sığdırmaya çalıştım. Üç gün boyunca, taşınabilmek
için, kendimi adeta duvarlardan kazıdım. Kitap, kupür, dosya, anı,
sevinç, hüzün, öfke kolileri.

Bir
koliye de sizleri doldurdum. Kimi koliler belki de uzun süre açılmamak
üzere bir depoya giderken, çocuklarımın resimleri gibi yanımda getirdiklerimden
biri de size aitti.

Bu
mektup-yazı o yüzden ve o sayede.

*
O yüzden; çünkü, yazarken sadece okuru önemsemeye çalıştım ve onca
yılın yahut belki de tek bir mesajlık dostluğun ardından vedalaşamadık
bile.

*
O sayede; çünkü, şimdi yine bir gazete köşesindeki yazı gibi "anonim
bir adres"e yazarken, kolilerden, dosyalardan çıktınız. Geçen gün,
bu yıl, geçen yıl veya önceki yıllarda attığınız mesajlarınız size
ulaşmamı sağladı.

Vedalaşamamıştık
ya; bunu bir veda ve teşekkür sayın.

Ama
isterseniz, bir merhaba da sayın.

Bir
"Dipsiz Kuyu" yazısında, nerede olursak olalım, almayı ve açmayı
kabul ettiğiniz sürece, başka bir yol kalmasa dahi, yüreğimi bir
şişeye koyup denize bırakacağımı söylemiştim.

İşte
o şişe!

Şimdilik,
ancak böyle.

Belki,
"okur"a bir borcum olarak (asıl borç sahipleri bu sorumluluğu göstermediği
için), "Dipsiz Kuyu"nun (ve başka bazı köşelerin de) neden kapatıldığını,
yüzlerce gazetecinin neden işinden olduğunu da açıklamalıydım.

Açıklayabilseydim
keşke.

Keşke,
"sadece ekonomik nedenler" sayabilseydim.

Ama
galiba işin özü şu:

"Dipsiz
Kuyu" yazılarında da çokça dile geldiği üzre, kriz sadece "ekonomik"
değil. Siyaset-ekonomi-medya, elele ve içiçe krizde.

Birbirlerini
pohpohlarken, birbirlerini cilalarken, birbirlerinin "insan ve vatandaş"
üzerindeki tahakkümünü perçinlerken kendi krizlerini derinleştirdiler.

Sadece
temsil krizi, sadece para krizi, sadece etik krizi geçirmediler;
sinir krizi de geçirdiler.

O
sinir krizinin öfkesi de, "istikrar tedbirleri" gibi, hepimize fatura
edildi. Yalanlar üstüne kurulu bir piramit çökerken, altta kalanın
da canı çıkacaktı tabii.

Şimdi,
"ekonomi" düzelsin diye, o muhteşem programdan vazgeçilmiş olarak,
Kemal Derviş'e sarıldık. Sanırım (ve umarım) bu hükümette (şimdilik)
aklı yerinde olan tek kişi de o.
Ne
var ki, yukarıda üç ayak saymıştım ya, siyaset-ekonomi-medya diye...
Diğer iki ayak kırık ve bozuk olduğu sürece, siyasetin ve medyanın
insani ve ahlaki krizleri derinleşmiş işbirlikçi aktörleri havayı
ve suyu kirlettiği sürece, kriz yine krizdir; birer vatandaş olarak
hepimizin krizidir.

Daha
fazla uzatmayayım.

Bu
bir tahlil yazısı değil; okur-yazar mesafesinin dışında, kolilerle
taşıdığım dostluğunuza sığınmış bir veda, daha doğrusu bir "merhaba"
mektubuydu.

Şimdilik
ancak ve sadece bu yolla.

Şu
anda beynimin kıvrımlarında, bedenimde bir savaş var sanki: Kavgacı
hücreler ile yorgun olanlar arasında... Hırslanmış olanlar ile bitkin
düşmüşler arasında... Hepsi birden, ruhumda ve bedenimde ölmüş olanların
üstüne basıyor... İçimden bir ses, küllerinden doğan anka kuşunu
hatırlatıyor... Gülümsemeye gözyaşı, gözyaşına öfke karışıyor. Umutsuzluk
ile umut kardeş kardeş didişiyor.

Bir
gazete kağıdı ya da bir bilgisayar ekranı üstünde yeniden buluşmak
üzere...

Bir
kez daha, bana geçen gün ya da çok çok önceleri iletmiş olduğunuz
her sözcüğe, teşekkürlerimle...

Sevgi
ve saygılarımla

Umur
Talu
Geri
|